Flannery O’Connor İyi İnsan Bulmak Zor çev. Aylin Ülçer Metis Yayınları, 2010, 251 s. |
Geçtiğimiz haftalarda Metis Yayınlarından çıkan İyi İnsan Bulmak Zor’a kadar, Flannery O’Connor’ı Türkçede bulmak zordu! Yazarın ilk romanı olan Bilge Kan, 1999’da Can Yayınları tarafından yayımlanmıştı; ancak şimdilerde bu kitaba yalnızca sahaflarda rastlamak mümkün gibi görünüyor. Bir de, yine Metis Yayınlarının “Murathan Mungan’ın Seçtikleriyle” üst başlığını taşıyan öykü seçkisi dizisinin ikincisi (Çocuklar ve Büyükleri, 2001) O’Connor’ın “Her Çıkışın Bir İnişi Vardır” isimli öyküsüyle başlıyordu.
“‘İyi İnsan Bulmak Zor’ adlı öyküsünde bir büyükanne, oğlu, gelini ve onların üç çocuğu arabalarında yolculuk ederken önlerine çıkan üç kaçak tarafından katledilir. Büyükanne bu süreç boyunca katillere içlerindeki asaleti ve iyiliği hatırlatmaya çalışır, onları imana çağırır. Onlara, ‘Siz de benim çocuklarımsınız’ der durur. Onu da vurduktan sonra katiller aralarında sohbet ederken içlerinden biri, ‘Çok iyi bir kadın olabilirmiş, hayatının her anında onu vuracak biri olsaydı’ der. Flannery O’Connor’la ilk tanışmamdan bu yana onun öykülerini en iyi anlattığına inandığım ayrıntı budur. Zehir karası, acımasız bir mizah; insanı bulunduğu ana mıhlayan bir isabet; yakıcı bir soğukkanlılık.” Flannery O’Connor’la ilgili böyle yazmıştı Yıldırım Türker (“Güneyli Büyücü”, Radikal, 9 Ocak 2010). Türker’in, kitaba da ismini veren öyküden yola çıkarak yaptığı bu tespite katılmakla birlikte, bir ayrıntıya daha dikkat çekebiliriz. Yine aynı öyküde, büyükanneyi vuranın kendisine yakıştırdığı bir lakap var, “Ayarsız”. Nedeni, şu şekilde açıklığa kavuşur: “Kendime Ayarsız diye isim taktım, çünkü bir kefeye işlediğim bütün kabahatleri, öbürüne de ceza niyetine bana çektirdikleri onca çileyi koyduğumda ayarları birbirini tutmuyor,” der ve “Birinin öldüresiye cezalandırıldığı yerde, başkasının hiç cezalandırılmaması sana doğru geliyor mu bayan?” diye bir soru yöneltir. İşte, diğer tanımlamaların yanı sıra ahlak konusundaki bu “terazi dengesizliği”nin de O’Connor’ın öykülerinde önemli bir yer tuttuğunu söyleyebiliriz. Hatta buraya, dindarlığı da ekleyebiliriz. Koyu bir Katolik olduğunu bildiğimiz O’Connor, bunu özellikle, ilk romanı Bilge Kan’ın merkezine yerleştirmiştir. Kısacası; sonunun nereye varacağı kolay kestirilemeyen, karanlık, netameli bir atmosfere sahiptir O’Connor’ın kaleme aldıkları...
Aslında bütün bu özellikler bir akımı da niteliyor. “Güney Gotiği” olarak adlandırılan bu akımda, köken olarak Amerika’nın güney eyaletlerinden (Lousiana, Mississippi, Georgia vb.)gelen yazarların yukarıda bahsettiğimiz atmosfere sahip, grotesk bir çerçeve içerisinde o coğrafyayı, o topraklar üzerindeki insanları ve yaşamı aktardıkları eserleri yer alıyor. Flannery O’Connor’la birlikte bu akım içerisinde anılan isimlerden bazıları; William Faulkner, Tennessee Williams, John Kennedy Toole, Cormac McCarthy ve Truman Capote...
Truman Capote Bukalemunlar İçin Müzik çev. Püren Özgören Sel Yayıncılık, 2010, 221 s. |
Bukalemunlar İçin Müzik üç bölüme ayrılmış. İlk bölümde Capote’nin altı öyküsü yer alıyor. İkinci bölümdeki röportaj da, Capote denince belki de akla ilk gelen eseri Soğukkanlılıkla’nın habercisi niteliğinde… Son bölümün başlığı ise “Söyleşi Portreler”; Capote, Pearl Bailey, Willa Cather, Marilyn Monroe gibi isimlerin portrelerini birer söyleşiyle çiziyor. Kitabın önemli bir yanı da, yazarın kaleminden çıkmış olan önsözü. Burada Capote, yayımlanan hemen her kitabından bahsederek -o tabirle söylersek- “yazın serüvenini” gözler önüne seriyor.
David Foster Wallace Bu Su çev. Hakan Toker Siren Yayınları, 2009, 141 s. |
Kitap, yazarın 2005’te Kenyon Koleji'nde yaptığı mezuniyet konuşmasından uyarlanmış. Âdet olduğu üzere, mezuniyet konuşmasına kısa bir hikâyeyle başlamış yazar: “İki genç balık birlikte yüzüyorlarmış. Yanlarından geçen yaşlı bir balık başıyla onlara selam verip, ‘Günaydın çocuklar. Su nasıl?’ diye sormuş. Biraz daha yüzdükten sonra genç balıklardan biri diğerine dönmüş ve sormadan duramamış: ‘Su da neyin nesi?’” Wallace, hayata atılmak üzere olan çiçeği burnunda mezun “genç balıklara” bu suyu anlatmaya çalışıyor, yaşama uğraşında onları nelerin beklediğini…